Bal ve Pekmez Birlikte Yenir Mi? Bir Toplumsal Cinsiyet ve Sosyal Adalet Perspektifi
İstanbul’da yaşıyorum, bir yandan da sivil toplum kuruluşlarında çalışarak toplumsal sorunlarla ilgili farkındalık yaratmaya çabalıyorum. Sokakta, toplu taşımada ya da işyerlerinde gördüğüm her şey, bazen küçücük bir an gibi gözükse de toplumsal dinamikleri ve eşitsizlikleri anlamada önemli ipuçları sunabiliyor. Bugün ise, masum gibi görünen ama aslında çok daha derin anlamlar taşıyan bir soruyu masaya yatırmak istiyorum: “Bal ve pekmez birlikte yenir mi?” Bu basit soru, aslında toplumun farklı kesimlerinin farklı değerlerini, cinsiyet rollerini ve sosyal adalet anlayışlarını ortaya çıkarıyor.
Toplumsal Cinsiyet ve Bal-Pekmez İlişkisi
Öncelikle, bal ve pekmezin birbirine zıt olan lezzet dünyası üzerinden biraz toplumsal cinsiyet normlarına bakmak gerek. Bildiğiniz gibi, toplumda bazı gıda alışkanlıkları, cinsiyet rolleriyle doğrudan ilişkilendiriliyor. Mesela, İstanbul’un Anadolu yakasında, pazar sabahları peynir ve zeytinle başlayan kahvaltılar genellikle daha çok erkeklerin tercih ettiği bir şey gibi sunuluyor. Oysa, kadınların genellikle tatlı şeylere yönelmesi, bu tür kahvaltıların “kadınsal” bir öğün olduğu algısını pekiştirebiliyor. Pekmez gibi tatlı bir yiyecek, bu bağlamda geleneksel olarak “kadınlara ait” bir gıda olabilir.
Bal ve pekmez bir arada yenirse, bu durum da kadınsılıkla ilişkilendirilen tatlılık ve erkekle ilişkilendirilen “doğa” ya da “güç” algısının bir şekilde harmanlanmasına yol açabilir. Pekmez, işin içinde biraz daha köylü, geleneksel, yerel bir dokunuş barındırırken, bal daha çok “şehirli” ve “elit” bir imajla özdeşleştirilebilir. Bu farklılık, aslında sadece beslenme tercihleriyle ilgili değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyetin gıda tüketim alışkanlıklarımıza nasıl yansıdığına dair derin bir göstergedir.
Bal ve Pekmez: Birlikte Yenirse, Sosyal Adalet Olur Mu?
Sosyal adalet perspektifinden bakıldığında, bal ve pekmezin bir arada yenmesi, farklı grupların eşit haklara sahip olup olmadığını da sorgulatıyor. Pekmez, genellikle köylülerin ürettiği ve halkın en alt tabakasına hitap eden bir üründür. Oysa bal, daha pahalı ve elit sınıfların tercih ettiği bir gıda maddesi olabilir. Bu bağlamda, bal ve pekmezin birlikte yenmesi, toplumun farklı sınıflarının birbirini anlaması ve bir arada var olabilmesi adına bir metafor olabilir.
Bir sabah kahvaltısında hem bal hem pekmez yiyen bir kişi, bu iki farklı öğeyi bir araya getirerek, toplumdaki sınıf farklılıklarını, ekonomik eşitsizlikleri ve kültürel engelleri aşmayı simgeliyor olabilir. Toplumsal olarak birbirine mesafeli olan farklı gruplar, bir arada daha iyi ve eşit bir şekilde var olabilirler. Bu, aslında çok basit bir gıda tercihinden çok, toplumsal bir durumu simgeliyor. Sokakta her gün gördüğümüz, farklı sosyal sınıflardan ve kökenlerden gelen insanlar bir arada nasıl yaşamayı başarabiliyorlarsa, bal ve pekmezi de bir arada yiyebilirler.
Farklı Gruplar ve Bal-Pekmez: Gözlemlerim
Bir gün İstanbul’un yoğun bir caddesinde yürürken, önümde iki grup vardı: Bir grup genç, kıyafetleriyle, sohbetleriyle oldukça modern ve şehirli bir görüntü çiziyordu. Diğer grup ise yaşça büyük, kırsal bir yerden gelmiş gibi görünen, geleneksel kıyafetler giymiş bir aileydi. Bu iki grubun kahvaltı tercihleri bile birbirinden farklıydı. Genç grup, restoranın modern menüsünden kahvaltı ederken, kırsal aile üyeleri ise gözle görülür şekilde daha basit ve köy usulü ürünleri tercih ediyordu.
Bu anı gözlemlerken, bana bir şeyi hatırlattı: İstanbul’daki modern hayatla, köy yaşamı arasındaki o mesafe aslında sadece gıda alışkanlıklarına yansımıyor, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik eşitsizliklerin de bir yansıması. Pekmez, genellikle halkın gıda maddesi olarak bilinirken, bal bir tür lüks olarak sunuluyor. Oysa her ikisi de eşit derecede besleyici, sağlıklı ve önemli. Gözlemlerime göre, her iki gıda maddesinin bir arada yenmesi, toplumsal sınıflar arasındaki duvarların aşılmasına dair bir umut olabilir.
Çeşitlilik ve Birlikte Yaşama
Sonuçta, bal ve pekmezin birlikte yenip yenmeyeceği, toplumsal bir soruyu gündeme getiriyor: Farklı gruplar, kültürel, ekonomik ve toplumsal kökenlerinden bağımsız olarak bir arada var olabilirler mi? Herkesin kendine ait geleneksel tatları, zevkleri vardır ve bu tatlar arasındaki farklar da toplumsal çeşitliliği yansıtır. Ancak bir arada yaşama kültürünü inşa edebilmek için, bu farkları sadece kabul etmekle kalmamalı, aynı zamanda kutlamalıyız. Bal ve pekmezi bir arada yemek, aslında çeşitliliğin ve toplumdaki farklılıkların harmanlanmasının bir simgesidir.
Sonuç: Toplumsal Cinsiyet, Sosyal Adalet ve Gıda
Bal ve pekmezin birlikte yenip yenmeyeceği sorusu, aslında sadece bir gıda tercihi değil, toplumsal cinsiyet, sosyal adalet ve çeşitlilik üzerine önemli bir sorudur. Bu soruya verdiğimiz cevaplar, toplumdaki farklı grupların birbirini nasıl gördüğünü, nasıl kabul ettiğini ve birlikte yaşama biçimlerini yansıtır. Belki de bal ve pekmezi bir arada yemek, yalnızca bu iki gıda maddesinin birleşmesi değil, aynı zamanda toplumun daha eşit, adil ve çeşitli bir yapıya kavuşmasının simgesidir.
Günlük yaşamda basit bir öğün gibi görünen bu soru, aslında çok daha derin toplumsal anlamlar taşıyor.