Omaç Nedir?
Kayseri’de bir akşam, yağmurun sesi camları tıklatırken, annemle mutfakta oturuyorduk. O an gözlerim birden annemin ellerine takıldı. Yıllardır yemek yaparken onları izlerim, her hareketini takip ederim ama o an, bir şeyin farkına varmam gerektiğini hissettim. Hızlıca o eski mutfak masasının kenarına oturdum ve ona bakarken ağzımdan istemsizce şu cümle döküldü: “Anne, omaç yapalım mı?”
Annemin gülümsemesi beni her zaman rahatlatır ama bu sefer biraz daha derin, biraz daha anlamlıydı. Sanki o küçük an, yıllarca kaybettiğimiz bir şeyi yeniden bulmak gibiydi. O an, sadece yemek yapmıyorduk; geçmişi, anıları, özlemleri de pişiriyorduk.
Omaç: Bir Anı, Bir Lezzet
Omaç, belki de çoğumuz için çok tanıdık bir tat değildir. Ama bizim gibi Kayserililer için bir anlamı vardır; annelerimizin, büyükannelerimizin yaptıkları, bir türlü tarifine varılamayan ama her zaman yediğimizde evde hissettiğimiz o huzuru simgeler. Omaç, hem bir yemek hem de bir anıdır. Öyle bir yemek ki, içinde sevgi, nostalji ve zamanla kaybolmuş bir gelenek barındırır.
Annem, mutfakta bir yandan yoğurdu karıştırıyor, bir yandan da içine tuz, zeytinyağı, un ve baharatları ekliyor. O sırada bana bakıp, “Omaç, geçmişin kokusudur. Her lokması, geçmişin biraz daha içinde kaybolmak gibidir,” diyor. Bunu söylediğinde, içimde bir şeylerin yerine oturduğunu hissettim. Çünkü aslında omaç sadece bir yemek değil, duygusal bir yolculuk gibiydi.
Bir Lokma Geçmiş
Omaç yaparken, her malzeme birbirine karışıyor ve bir araya geldiğinde nasıl bir tat oluşturuyorsa, hayat da tıpkı öyleydi. Her insan, her anı, her deneyim bir malzeme gibiydi ve hepsi bir araya geldiğinde seni sen yapan karışıma dönüşüyordu. O akşam, omaçları yoğururken annemin bana anlattığı bir hikâye, bir anda beni geçmişe götürdü.
Annem, gençken ne kadar zor zamanlar geçirmiş, yaşadığı evde yiyeceklerin kısıtlı olduğu zamanlarda omaç yapıp, kardeşlerine ve babama ekmek gibi sunduğunu anlatırken gözleri doldu. “O zamanlar, omaç sadece yemek değildi,” dedi annem. “Birlikteliği simgeliyordu, paylaşmayı… Yeri geldi bir dilim ekmek yerine, bir avuç omaçla karnımızı doyurduk.”
Benim için o an, bir dönüm noktasıydı. Bir taraftan kaybolmuş bir gelenek, bir taraftan hayatta kalma mücadelesi… Omaç, tam da bu anı temsil ediyordu. İnsanların bazen hayatta kalmak için basit şeylere tutunmaya ihtiyacı olur; omaç, her şeyin ne kadar zor ve karmaşık olsa da, bu hayatta bir şekilde var olmayı simgeliyordu.
Omaç: Köklerden Beslenmek
Yavaşça masaya yerleşmiş omaçların kokusu etrafı sararken, her lokmayı bir anlam yükleyerek yedim. O an, sadece o yemeği tatmak değil, aynı zamanda o yemeğin taşıdığı duyguları da içimde hissettim. Omaç, bana sadece bir yemek tarifini hatırlatmadı, bir halk hikâyesinin içinde kaybolmuş bir duyguyu da hatırlattı. Kayseri’nin dar sokaklarında, eski evlerin balkonlarından yükselen o nostaljik kokuyu, mahalle arkadaşlarımla oyunlar oynadığımız o eski zamanları… Omaç, geçmişten bugüne uzanan bir bağ gibi bir şeydi.
Omaç, sadece annemin mutfakla olan ilişkisini değil, benim de mutfakla olan ilişkimi değiştirdi. O an fark ettim ki, yemek yapmak, yalnızca bir karın doyurma meselesi değil; aynı zamanda geçmişi yeniden canlandırma, duyguları yeniden yaşama fırsatıydı.
Geçmişe Bir Yolculuk
Omaç, zaman içinde kaybolmaya yüz tutmuş geleneklerden biriydi belki de ama yine de bir şekilde yaşamaya devam ediyordu. O akşam, o mutfakta, omaçları yaparken, bir yandan da kaybolmuş olan bir şeyin tekrar canlanmasına tanıklık ediyordum. Belki de her gelenek, bir şekilde hayatta kalmalıydı, öyle değil mi? Bir yanda gelişen teknoloji ve değişen yaşam koşulları varken, bu gelenekler ne kadar uzağa gitse de, bir şekilde bir bağ kurmamıza olanak sağlıyordu. İşte omaç da bu bağın bir parçasıydı.
Omaç, belki de bir yemek değil, bir yaşam biçimiydi. Geçmişi hatırlamak, kaybolanları aramak, bir arada olmanın değerini yeniden keşfetmekti. Kendi çocuklarım olduğunda, belki ben de onlara omaç yaparak bu geleneği aktarmak isteyeceğim. Belki bir gün, bu yazıyı okuyan bir genç, omaç hakkında duyduğunda, tıpkı benim gibi, bir anı, bir tat, bir yaşam biçimi hatırlayacak.
Bugün omaç sadece mutfakta yapılan bir yemek değil, aynı zamanda içinde kaybolduğum bir hikâye, hatırladığım eski bir köy, eski bir zamanın hatırası oldu. O an, sadece o tatlı ekmeği değil, geçmişi, ailemi ve kaybolan bir çok şeyi yedim. Ve eminim, bir gün, bu lezzet, tıpkı annemin elleri gibi, bir şekilde bana geri dönecek.